You are currently viewing Beklenen An

Beklenen An

Beklenen an, yaşamın derinlerinde saklı, gizemli bir define gibidir. İnsan ruhunun dokunamadığı, gözle göremediği ama kalbinin en derinlerinde hissettiği bir yankıdır o. Beklemek, zamanın içinde sabırla dokunmuş bir dantel gibi, her düğümde farklı bir umut, her ilmekte farklı bir korku barındırır. Uzun süren bu bekleyiş, insanı kendisiyle yüzleşmeye zorlar; zaman akar, dünya değişir, ama bekleyen ruhun içindeki sabırsız kıpırtılar dinmez. O anın gelişi, hem bir kurtuluş hem de bir sınavdır; çünkü beklenen her şey, sonunda bekleyişin ağırlığı kadar derin bir anlam kazanır.

Ama gelmezse beklenen an, işte o zaman bekleyişin kendisi bir varoluş biçimi haline gelir. İnsan, neyi beklediğini unutur; zamanın anlamı bulanıklaşır, sınırları erir ve geriye sadece bir sabır sınavı kalır. Kayıp bir ruhun huzura kavuşmasını bekler insan. Beklemek, bir özlemin ifadesi, ama aynı zamanda bir öğrenme sürecidir; hayatın nasıl kıvrılıp büküldüğünü, zamanın nasıl hızlanıp yavaşladığını, kalbin nasıl sabırla atmaya devam ettiğini öğrenir. Bir an gelir ki, beklenen şeyin kendisinden çok, bekleyişin ruhu şekillendiren, onu dönüştüren ve yeni anlamlar yükleyen bir deneyim olduğu fark edilir.

Ve beklenen an geldiğinde, her şey değişir. O an, sanki zaman durmuş, dünya bir an için nefesini tutmuş gibidir. Bekleyen ruh, o anın büyüsüyle sarsılır, ama bekleyişin ağırlığı birden kaybolur. Zamanın gerilimi, sabrın yankıları, umutların gölgesi yerini derin bir huzura bırakır. Artık beklenen şey, her ne ise, ona sahip olmanın ötesinde, bekleyişin kendisi bir anlam kazanır; hayatın özünü, zamanın gizemini, sabrın gücünü keşfetmiş olur insan. Beklenen an, sadece bir sonuç değil, insan ruhunun evriminde bir dönüm noktasıdır; çünkü bekleyen, o anda artık bekleyen değildir; sabrın sınırlarını aşmış, zamanın ötesine geçmiştir.