Karşısına oturup saatlerce konuşmak istediğim insanlar var, insanlar var anlayamadığım, anlaşılmadığımı hissettiğim. Özlediğim insanlar var, ne zaman en son kahve içtiğimi bile hatırlayamadığım da. Diyor ki bir yanım; çıkmışlar işte sessiz sedasız hayatından, kopup gitmişler. Diğer bir yanım da eksik kalıyor, dost diyorum, arkadaş diyorum; yaşanmışlıklar…
Mesafeliyiz bu günlerde en sevdiklerimize bile. Aylar, yıllar öncesinde kalmış gibi her gün gördüğümüz insanlar bile… Başka ama bu uzaklık hissi. Hani derler ya: “kalpler beraber”; ben özlem çekiyorsam, onlar da özlüyordur muhtemel. Karşılıklı bir çekim sonucu olduğuna inandım duyguların. Bir kor düşmeli demek ki onların da içine. Fazla mı duygusalım, fazla mı romantik. Biraz fazla. Olsun…
Belki de sadece tek derdim anlaşılmak. Oturup anlatsam, -biliyorum- en çok onlar anlar beni, en iyi onlar tanır beni. Onların tanıdığı kadın çoktan ölmüştür de ben kabullenmek istemiyorumdur belki, kim bilir?.. Düşünüyorum hayatımın farklı kesitlerinden farklı insanları. Bir araya gelseler, Rabia bambaşka tanıdıkları… O Rabia’ların hepsini özlüyorum belki de ben, kim bilir? Toplasam kendimi bir araya yirmi, yirmi dört, yirmi beş, yirmi yedi, yirmi dokuz, otuz… Her yaşımdan bir ben! Sonra anlatsak kendimizi kendimize…
Günler bir geçsin, bitsin de buluşalım dediğim dostlarım var. Tecrit dönemi bebeği yeğenlerim, bahar bir gelsin gider kavuşurum dediğim çocuklarım. Kaç bahardır özlediğim başka çocuklarım… Özlem geldi oturdu içime bu Hıdırellezde, bir gül dalına dilekler asmalıyım akşama, kavuşmalar çizmeliyim, gülüşmeler, dertleşmeler…
Nereden geldi oturdu içime bu özlem? Bir arasam diyorum, bir yazsam. Ya sonra? Ne diyeceğim? “Konuşmayı özledim ben seninle” mi? Onca zamandan sonra aradan geçen. Sahi kaç zaman oldu? Nerede bırakmıştık?
[Rabia KURNAZ – 05.05.2020]